Yakalarında Atatürk, Beyinlerinde Yobazlık Mı, Siyasi Çıkarlar Mı Var?

Bugün itibarıyla, içimizdeki “ötekiler” ve jurnalciler, dini baskılarını artırmış görünüyor.

Ozan Çoli
19/03/2025 09:30
Yakalarında Atatürk, Beyinlerinde Yobazlık Mı, Siyasi Çıkarlar Mı Var?
Bir önceki yazımda, dini sancılar ve çocukların hedefte olduğunu, toplumu dönüştürme girişimlerini ve gazete manşetlerine yansıyan gelişmeleri göz önünde bulundurarak sizlerle paylaşmıştım. Bugün itibarıyla, içimizdeki “ötekiler” ve jurnalciler, dini baskılarını artırmış görünüyor. Eğer dış dünyaya söylendiği ve savunulduğu gibi Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti bağımsız bir devlet ise, anayasası ve yasalarında yazılanlarla topluma uygulanmaya çalışılan kurallar nasıl oluyor da taban tabana zıt uygulamalar olarak halka reva görülüyor? Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Anayasası’nın değiştirilemez ve tartışılamaz olan maddeleri şöyle diyor:
  • Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Devleti, laik bir cumhuriyettir.
  • İnsan hak ve özgürlüklerini, hukukun üstünlüğünü, kişilerin ve toplumun huzur ve refahını koruyan, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devletidir.
  • Atatürk ilkelerine ve devrimlerine sıkı sıkıya bağlı kalmak esastır.
  • Egemenlik, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti yurttaşlarından oluşan halkındır ve egemenlik, anayasanın ilkeleri çerçevesinde yetkili organlar eliyle halk tarafından kullanılır.
  • Halkın hiçbir zümresi ve kişisi egemenliği kendine mal edemez.
  • Hiçbir organ, makam veya merci, kaynağını anayasadan almayan bir yetki kullanamaz.
  • Yasama yetkisi, halk adına yalnızca Cumhuriyet Meclisine aittir.
  • Yürütme yetki ve görevlerini, Bakanlar Kurulu da dahil olmak üzere, anayasa ve yasalara uygun olarak yerine getirmelidir.
  • Hiçbir kişi, aile, zümre veya sınıfa ayrımcılık tanınamaz.
  • Kimse, devletin sosyal, ekonomik, siyasal veya yasal temel düzenini, kısmen dahi olsa, din kurallarına dayandırma veya siyasal, kişisel çıkar ve nüfuz sağlama amacı ile dini veya din duygularını istismar edemez ve kötüye kullanamaz.
  • Dini konularda başkasını kışkırtan gerçek veya tüzel kişiler hakkında yasal kurallar uygulanır ve siyasal partiler, anayasa mahkemesi olarak görev yapan yüksek mahkeme tarafından temelli kapatılır.
  • Eğitimde çağdaş, bilim ve eğitim ilkelerine aykırı öğretim ve eğitim yerleri açılamaz.
  • Devlet, halkın öğrenim ve eğitim gereksinimlerini, Atatürk ilke ve devrimleri doğrultusunda yerine getirir.
Anayasamız ve yasalarımızdan daha onlarca maddeyi sizler için yazabilirim. Ancak anayasa ve yasalarımızın hiçbirinde, yürütmenin azınlığın çıkarları adına hareket etmesi, bireysel talepler doğrultusunda düzenlemeler yapması mümkün değildir. Bakanın kendi açıklamasına göre bir ortaokul öğrencisi ve ailesinin istemleri doğrultusunda düzenleme yapıldığı belirtilmiştir.  Peki, o okulda bulunan ve sadece eğitimdeki sorunlara odaklanılmasını isteyen yüzlerce öğrenci ve ailenin yasal hakları, tek bir öğrenci ve ailesi için gasp edilmiş olmuyor mu? Kişisel çıkar sağlamak ve siyasi rant elde etmek için toplumu bölmek nasıl bir yasa düzenlemesi ile meşrulaştırılabilir? Milli Eğitim Yasası veya bakanlığa bağlı dairelerin kuruluş yasalarında düzenleme yapma yetkisi, yukarıda da belirttiğim üzere anayasa ile Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Cumhuriyet Meclisine verilmiştir. Eğitim Bakanı sıfatını kullanarak, yasalarda kendi isteği doğrultusunda bir kişi ve ailesi için böyle bir düzenleme yapılamayacağını nasıl bilemez? Devletin en üst makamlarına gelen bu insanlar, bağlı olmakla yükümlü oldukları anayasayı ve yasaları bilmek ve uygulamak zorunda değil midirler? Bu konu ile ilgili sosyal medyadaki seviyeyi aşan tartışmalara da baktığımda, yeni vatandaş yapıldığı anlaşılan kişilerin, vatandaşı olacağı devletin anayasasını bilmeden nasıl bu devletin vatandaşı yapılabildiğini sorguluyorum. Sonrasında bu toplum içinde yaşarken, başka bir ülkede yaşıyormuş gibi farklı kuralları öne sürerek, cahilce ve saldırıya varan yorumlar yapabiliyorlar. Normal bir ülkede bunu anlamak mümkün değildir. Devlet yönetmek ciddi bir iş olmalıdır. Peki, şimdi ne olacak? Cin şişeden çıkarılmıştır. Bu konunun tarafı olan siyasi partiler ve halkın her kesimi, yüzlerce sorun çözüm beklerken, yönetenler tarafından sorunların çözümü baskısından kurtulmak amacıyla, eski İngiliz politikaları ile “böl ve yönet” stratejisine kurban edilmiştir. Böyle kısır bir konu, halkın kucağına bırakılmıştır. Bu dönemde bol bol tartışmalar, bölünmeler yaşanacak. Devlet yönetiminde yozlaşma daha da artacak. Okullarda kuralsızlıklar ve ahlaki sorunlar hüküm sürecek. Mahalle baskıları artacak. Toplum içindeki sosyal sorunlar derinleşecek. Artık yürüyüşünüzden oturuşunuza, giyiminizden düşüncelerinize kadar baskıların arttığı bir döneme, güzelim adamızda maalesef girmiş bulunuyoruz. Tüm bunları yaşarken, bu düzenlemeyi yapan öncü kişileri ve Bakanlar Kurulundaki isimleri aklınıza kazıyın ve unutmayın. Önümüzdeki dönemde tartışmalar sürerken, okullardaki eğitim daha da yozlaşırken, halk yoksullaşırken, mahalle baskıları artarken, oturuşunuza, giyiminize, yediğinize ve içtiğinize müdahaleler gelirken seçimlerde bu düzenlemeyi yapan şu on kişiyi unutmayınız. Ya var olacaksınız ya da yok olacaksınız… Kalın sağlıcakla. YAZI/ OZAN ÇOLİ