Öğretmen bile seçim yatırımına dönüştürüldü
Toplumun geleceği ve refahı için siyaset yapmak üzere seçilenleri, topluma geri dönülmez zararlar verecek, kendilerine ve yandaşlarına çıkar sağlayacak siyaset anlayışından vazgeçiremedik.


Aylardır öğretmen atamaları konusunda yazılar yazdım, Eğitim Bakanı’nın bu konuyu seçim yatırımı olarak kullanabileceği yöntemler konusunda uyarılarda bulundum.
İhtiyaç duyulan öğretmenlerin atanmaması durumunda, öğretmen faktörünün sınıftaki öğrenci üzerinde yaratacağı pedagojik etkileri anlattım.
Benim dışımda da eğitim konusunda kafa yoran, yazıp çizen pek çok kişi benzer uyarıları köşelerine taşımıştır.
Öğretmen sendikaları bu konuda görüşmeler yapmış, uyarılarda bulunmuş, hatta bu yaz sıcağında sendikal eylemler bile düzenlemiştir. Tüm bu uyarı ve hatırlatmalara rağmen siyasi karar vericilerde hiçbir değişiklik sağlayamadık.
Toplumun geleceği ve refahı için siyaset yapmak üzere seçilenleri, topluma geri dönülmez zararlar verecek, kendilerine ve yandaşlarına çıkar sağlayacak siyaset anlayışından vazgeçiremedik.
Ülke yönetiminin çivisi çıkmıştır. Devleti yöneten makamların uygulamaları siyasi çıkarlar doğrultusunda belirlenip hayata geçiriliyor. Bu anlayış toplumu bir yere taşıyamamış, taşıyamayacaktır. Aksine her geçen gün uğruna mücadele verdiğimiz değerleri birer birer kaybediyoruz.
Durum böyle olunca, devleti tabiri caizse ‘hile ile eline geçirenler’ istediklerini yapabiliyor mu?
Demokrasi, toplumun bekası ve ulvi hedefler yok olmuşsa, o zaman bizim bildiğimiz, uğruna canlar verdiğimiz devlet yok edilmiş demektir.
Geleceğimizi, çocuklarımızı, malımızı mülkümüzü nasıl ve kime emanet edeceğiz?
Aylardır yazdığım ve uyardığım öğretmen atamaları konusunu burada tekrar özetleyeyim:
2025-2026 öğretim yılında Kamu Hizmeti Komisyonu’nun açıkladığı 154 öğretmen ihtiyacı varken, KTOEÖS’ün çalışmalarına göre yaklaşık 200 öğretmen atanmamıştır.
Son durumda (Eğitim Bakanlığı el çabukluğu ile planı devreye koyarak öğretmen görevlendirmelerine başlamıştır) 18 bin öğrencinin eğitiminde aksaklıklar, öğretmen değişimleri ve ders kayıpları yaşanacaktır.
Tüm bunların gelecekteki bedelini kim ödeyecektir?
Görünen odur ki bu faturayı, çocukların aileleri ve toplumun geleceği şimdiden ödemeye başlamıştır.
Öğretmenlerin usule uygun atanmaları siyasiler tarafından uygun görülmezken; ortada hiçbir kamusal gereklilik yokken, seçim yasaklarının yürürlüğe girmesine saatler kala devlete çeşitli uydurma adlarla usulsüzce yandaş işe alımlar yapılması uygun görülmüştür.
Toplumun diğer vatandaşlarını devlete işe alınma haklarından mahrum bırakarak, kamu yararını hiçe sayarak makam ve görevlerinin gereklerine aykırı hareket etmek; kendisine ve başkalarına menfaat sağlamak, yasaların da söylediği gibi “görevi kötüye kullanma fiili” değil midir?
Peki bu yasal ve anayasal düzeni kim veya kimler sağlayacaktır?
Ülkenin ve toplumun derhal; demokrasi, hukuk, adalet ve kamu işlerinde şeffaflığı zorunlu kılan yasaları hayata geçirecek bir yapılanmaya ve bunu gerçekleştirecek yasama gücüne ihtiyacı vardır. Bunlar gerçekleşmeden bu toplumun gideceği bir yer yoktur.
Kalın sağlıcakla…