Türkiye’nin artan Kıbrıs ilgisi: Türkiye muhalefetinin Kıbrıs muhalefeti ile tanışması
Türkiye devletinin uzun yıllardır Kıbrıs’a büyük ilgi duyduğu zaten herkesin malumu. Peki ya Türkiye halkı için de aynı şeyi söylemek mümkün mü?
Türkiye devletinin uzun yıllardır Kıbrıs’a büyük ilgi duyduğu zaten herkesin malumu. Peki ya Türkiye halkı için de aynı şeyi söylemek mümkün mü?
Kıbrıslı Türkler hep Türkiyelilerin kendilerini anlamadığından şikâyet eder. Hatta Kıbrıs’ta bulunmuş çoğu sıradan Türkiye vatandaşının bu tecrübesi askerlik yoluyla olduğu için bu husus genel bir dalga konusu da olmuştur.
Kıbrıs, Türkiye’ye kıyasla çok küçük bir coğrafya. Türkiye ise çok stratejik bir konumda olan ve büyük uluslararası hedefleri olan bir ülke. Karşı karşıya kaldığı sorunlar da bu hedefler kadar büyük. Türkiye kamuoyunda Kıbrıs, tarihsel olarak sadece belirli dönemlerde gündemin üst sıralarına çıkmıştır: 1950’lerdeki Enosis ve Taksim tartışmaları, 1960–1974 yılları arasında Kıbrıs Cumhuriyeti’nde yaşanan krizler ve askeri müdahale, 2002–2004 Annan Planı süreci ve belki biraz da 2010’lu yıllardaki Doğu Akdeniz’deki enerji kaynakları sebepli yaşanan gerilimler.
Kıbrıs’a karşı artan ilginin sebebi genellikle uluslararası krizlerle veya Türkiye iç siyasetindeki milliyetçi mobilizasyon ihtiyacıyla bağlantılı olmuştur ve genelde her seferinde bir “Kıbrıs elden gidiyor” yaygarası kopartılmıştır.
Fakat son yıllarda Kıbrıs’ın Türkiye kamuoyunun gündeminde farklı bir şekilde yer bulduğunu görüyoruz. Ben bu yazımda bunun nedenlerini irdelemeye çalışacağım.
***
Türkiye kamuoyunun Kuzey Kıbrıs’a olan ilgisinin nedenlerini incelerken, bu ilginin en son örneği olan KKTC 2025 Cumhurbaşkanlığı seçimlerinden başlayacağım. Bildiğiniz üzere, bu seçimler Türkiye’de büyük yankı buldu. Bir önceki yazımda da bahsettiğim üzere, bu ilginin en önemli sebebi Türkiye’deki muhalefetin, özellikle de CHP’nin, son sekiz aydır AKP tarafından adeta yok etme amacıyla baskılanması ve yargı yoluyla yapılan çeşitli saldırılara maruz kalması. Gerçek anlamda muhalefet yapabilen bir partinin AKP karşısında varlık göstermesinin giderek zorlaştığı Türkiye’de, Kıbrıs seçimlerinde AKP-MHP koalisyonunun desteklediği adayın değil de muhalefetin adayı Tufan Erhürman’ın kazanması, doğal olarak Türkiye’deki muhalefetin büyük ilgisini çekti. Hatta ilgisini çekmekten de öte, muhalefeti oldukça mutlu etti. Bu seçim zaferi adeta Türkiye’deki muhalefete de bir umut oldu.
Lakin, şunu da unutmamak gerek: KKTC ve Türkiye’deki siyasi koşullar birbirinden farklı. Türkiye’de artık demokrasiden ve rekabetçi seçimlerden bahsetmek mümkün değil. Kıbrıs’ta ise hâlâ, artan sorunlara rağmen, demokrasi hâkim. Dolayısıyla Kıbrıs’ta iktidarın el değiştirmesi oldukça olağan, ama Türkiye’de 23 yıldır değişmeyen bir iktidar var. Bu nedenle, Kıbrıs seçimlerinin Türkiye için bir örnek oluşturması ve moral vermenin ötesine geçmesi pek mümkün görünmüyor. Ancak iki toplumun muhalefetlerinin giderek ortak bir zeminde buluşmaya başladığı da açık. Zira giderek daha baskıcı hale gelen Türkiye’deki siyasi rejimin etkileri son on yılda kaçınılmaz olarak Kıbrıs’a dek uzandı.
KKTC 2020 cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Türkiye'nin müdahalesi belirleyici olmuştu. Dolayısıyla, Türkiye’deki seçim ortamını yıllardır kendi lehine adaletsiz bir yarışa dönüştüren AKP, benzer taktikleri 2020 seçimlerinde burada da uygulamaya başlamıştı. 2025 seçimlerinde de benzer müdahaleler yaşandı, fakat bu müdahalelere rağmen muhalefet seçimi kazandı. Türkiye’deki insanları heyecanlandıran tam da bu oldu: AKP’ye rağmen kazanabilmek. Bu da, belirttiğim gibi, Türkiye muhalefeti açısından bir umut kaynağı oldu.
Ancak şu noktayı belirtmem lazım: 2020 seçimlerinde olanlar Türkiye’de o kadar yankı bulmamıştı. Bunun bir sebebi o yıllarda CHP’nin bu kadar baskı altında olmaması olabilir. Fakat ben Türkiye’nin artan Kıbrıs ilgisinin kökeninde başka sebepler de olduğunu düşünüyorum.
***
Kanımca Türkiye kamuoyunun son yıllarda artan Kıbrıs ilgisinin kökeni Sedat Peker’in 2021 ifşalarına uzanıyor. Hatırlarsanız, ilk kez 2 Mayıs 2021 tarihinde Sedat Peker çektiği videolar aracılığıyla AKP ve mafya ilişkileri konusunda birtakım ilginç açıklamalar yapmaya başlamıştı. Anlattıkları arasında Kıbrıs'la ilgili olan çok önemli bazı konular da vardı. Sedat Peker, Kıbrıs konusuna ilk kez 16 Mayıs 2021 civarında yayımladığı 6. videoda Halil Falyalı üzerinden değindi. Bu video, Peker’in ifşalarının en fazla ses getirenlerinden biriydi. Peker Falyalı’yı “mafya-devlet ilişkilerinde kilit bir isim” olarak tanımladı. Onu, kara para aklama, uyuşturucu ticareti ve Türkiye’deki bazı siyasetçilerle finansal bağlantılar kurmakla suçladı. Ayrıca Falyalı’nın elinde bazı siyasetçileri şantajla kontrol ettiği videolar bulunduğunu iddia etti. Bu açıklamalar, o dönem Türkiye’de büyük yankı uyandırdı. Peker’in iddialarından sonra Falyalı birkaç kez gözaltına alınmış, ancak serbest bırakılmıştı ve daha sonra Şubat 2022’de Girne’de bir suikast sonucu öldürüldü. Tüm bunlar Kıbrıs’ı Türkiye haberlerinde, en azından bağımsız medyada, en üst sıralara taşıdı.
Aynı dönemde (23 Mayıs 2021, 7. video civarı) Peker, 1996’da vahşi bir suikasta kurban giden gazeteci Kutlu Adalı cinayetinden bahsetti. İddiasına göre, bu suikastın arkasında dönemin Türkiye’den yönlendirilen Özel Harekatçı yapılar ve Korkut Eken gibi isimler vardı. Kendisine bu iş için bir “ekip kurma” görevi teklif edildiğini, fakat o dönemde bunu yapmadığını anlattı. Bu ifşa da hem Kıbrıs’ta hem Türkiye’de büyük yankı yarattı.
Daha günümüze yaklaştığımızda ise geçtiğimiz Nisan ayında Ayşemden Akın’ın kendi gazetesinde Falyalı’nın eski muhasebecisi Cemil Önal ile yaptığı röportajı yayınlanması olayı var. Bununla da Falyalı’nın nasıl büyük bir yasadışı bahis-kumar-kara para ağı kurduğu, bu ağın Kuzey ve Güney Kıbrıs’ta ve Avrupa’daki bağlantıları ve Türkiye’deki bazı üst düzey yetkililerle kurduğu çıkar ilişkileri ortaya saçılmıştı. Bu olay da tam Türkiye’deki İmamoğlu operasyonu ve buna tepki olarak yükselen protesto dalgalarının ardından geldiği için bağımsız Türkiye medyasında büyük yankı uyandırmıştı. Nitekim, kısa süre sonra Cemil Önal yaşadığı Hollanda’da suikasta kurban gitmiş ve bu da Türkiye’nin muhalif medya platformlarında geniş yankı uyandırmıştı.
Özetle, Türkiye’nin bağımsız medyası ilk kez Peker videoları ortaya çıktığında Kıbrıs konusuna derinlemesine inmeye başladı. O günden bu yana bağımsız Türkiye medyası Kıbrıs konusunu gündeminde tutmaktan vazgeçmedi. Çünkü çok iyi anlaşıldı ki, Türkiye’de yaşananlar ile Kıbrıs’ta yaşananlar birbirinden bağımsız değildir. Türkiye ve Kıbrıs’ın mafya düzeni, kirli ilişkileri ve bunların siyasi bağlantıları iç içe geçmiştir. Dolayısıyla Türkiye’deki uyuşturucu, yasa dışı bahis, kara para ve rüşvet ağlarının izini sürmek isteyen herkesin yolu eninde sonunda Kıbrıs’a çıkar. Aynı zamanda bu tür kirli ilişkilerin siyasi bağlamını da anlamak için de Kıbrıs’ı iyi bilmek zorundasınız. Türkiye muhalefeti, 2021 yılından beri bunu öğrenmiş durumda ve bu nedenle artık Kıbrıs’ı daha iyi anlamaya çalışıyor. Aynı şekilde, 2021’den bu yana Türkiye medyası da Kıbrıs’taki gazeteciler, muhalif siyasetçiler ve benim gibi akademisyenlerle ilişki kurarak sorular sormakta ve görüş almaktadır. Yani uzun yıllardan sonra ilk kez bu olaylardan sonra Kıbrıs'taki muhaliflerin sesi Türkiye’de duyulmaya başlamıştır. Bu güzel ve önemli bir gelişmedir.
Belki de artık, yıllardır dile getirdiğimiz “Türkiyeliler bizi anlamıyor” serzenişinin sonuna geliyoruz. Belki artık klişeleşmiş olan “AKP’nin CHP’nin birbirinden farkı yoktur” söylemini de bir kenara bırakmak gerekiyor. Nitekim, son yıllarda ortaya çıkan bu ifşalar ve medya aracılığı duyulan Kıbrıs’ın sesi Türkiye muhalefetinin de Kıbrıs ilgisini artırmış ve Kıbrıs’ı anlamaya çalışmasına yol açmıştır. Bunun gözle görülebilir sonuçlarını da CHP’nin artık Kıbrıs söyleminde gittiği değişiklikte ve bu konuda göstermeye başladığı hassasiyette görüyoruz.
Şu hususa da değinmek istiyorum. Kıbrıslıların sesi sadece medya aracılığıyla duyulmadı. Türkiye’de son beş senedir Kıbrıs’taki sol partilerin de artık Türkiye’deki sol partilerle daha çok ilişkiye geçtiğini ve karşılıklı ziyaretlerin yapıldığını görüyoruz. Bunlar da güzel ve önemli gelişmeler. Dolayısıyla artık Kıbrıslılar da bu konuda sorumluluk alarak daha aktif olarak kendi seslerini duyurmaya çalışmaktadır.
***
Son olarak şunu söylemek isterim: Kıbrıs ve Türkiye’deki muhalif gruplar birbirine daha da yakınlaşmalı ve birbirlerinin sesine kulak vermeye devam etmelidir, çünkü iki tarafın da kaygısı ortaktır: demokrasi, özgürlük ve insanca bir yaşam arzusu. Hatta dünyadaki tüm ilerici çevrelerin gailesi de budur. Dünya öyle bir yere gidiyor ki evrensel değerler her gün daha fazla ayaklar altına alınıyor, dünyanın çeşitli yerlerinde soykırımlar yaşanıyor. Popülist, faşist, ırkçı, cinsiyetçi liderler ve partiler her gün daha fazla güç kazanıyor. Kendini özgür dünyanın lideri gören ülkelerde dahi durum bu. Dolayısıyla kendini ilerici ya da evrensel değerlere bağlı gören herkesin birbirine destek olması, birbirinin mücadelesine sahip çıkması ve tüm bu olumsuzluklara karşı ortak bir cephe kurması gerekiyor. Aksi hâlde, dünyanın içine sürüklendiği bu çıkmazdan kurtulması mümkün olmayacaktır.
Kıbrıs’ta evet, bir zafer kazanılmıştır; ancak bu seçim zaferinin yaşam koşullarımızda ve siyasi ortamımızda ne ölçüde bir değişim yaratacağı konusunda, ne yazık ki çok umutlu olamıyorum. Önümüzdeki beş yılda herhangi bir şeyin gerçekten daha iyiye gitmesi için hâlâ mücadele edilmesi gerekiyor; daha doğrusu mevcut mücadelelerin daha da güçlenerek sürdürülmesi gerekiyor. Bu süreçte, Türkiye’deki muhalefetin “demokrasi” odaklı desteği de en azından siyasi ve psikolojik açıdan önem taşımaktadır. Gerçek bir Türkiye–Kıbrıs kucaklaşması da herhalde ancak bu şekilde mümkün olabilir.