"Özelleştirme, ekonomik protokoller ve ilahiyat koleji, toplumsal haklara saldırıdır"
Bağımsızlık Yolu Omorfo Bölge Sorumlusu Celal Özkızan ile Parti Meclisi üyeleri Cansu N. Nazlı ve Yusuf Özgü Sertel, Kıbrıs’ın kuzeyinde yürütülen özelleştirme politikalarını, Türkiye ile yapılan ekonomik protokolleri ve ikinci İlahiyat Koleji projesini ele aldı.
Bağımsızlık Yolu Omorfo Bölge Sorumlusu Celal Özkızan ile Parti Meclisi üyeleri Cansu N. Nazlı ve Yusuf Özgü Sertel, Emeğin Gündemi programında Kıbrıs’ın kuzeyinde yürütülen özelleştirme politikalarını, Türkiye ile yapılan ekonomik protokolleri ve ikinci İlahiyat Koleji projesini ele aldı. Programda, iletişim altyapısının devri, kamu hizmetlerinin piyasalaştırılması ve eğitimde dinselleşme girişimlerinin birbirini tamamlayan uygulamalar olduğunu belirterek toplumsal mücadele çağrısı yapıldı.
ÖZKIZAN: ÖZELLEŞTİRME TEKNİK DEĞİL, SİYASİ BİR TERCİHTİR!
Bağımsızlık Yolu Omorfo Bölge Sorumlusu Celal Özkızan, özelleştirmenin “sadece kurumların verimliliğiyle ilgili teknik bir tartışma” şeklinde sunulduğunu ancak gerçekte ideolojik bir tercih olduğunu vurguladı. Özkızan, 1980’lerde İngiltere’de Thatcher hükümetinin madenleri özelleştirirken en verimli madenleri kapatmasını örnek göstererek, özelleştirmenin ekonomik değil sendikal örgütlülüğe ve kamusal yapıya karşı ideolojik bir hamle olduğunu söyledi.
Kıbrıs’ın kuzeyinde özelleştirmenin uzun süredir sürdüğünü belirten Özkızan, Kıb-Tek’in yarısının özelleştirilmesi, havaalanı işletmesinin geçmişte devri ve DAÜ’ye bağlı okul öncesi hizmetlerin özelleştirilmesini hatırlattı. Bu uygulamaların kamusal kaynakların sermayeye devri anlamına geldiğini belirten Özkızan, altyapı, kurumlar, iş gücü ve doğal kaynakların özel patronlar eliyle işletilmesinin halkın günlük yaşamını olumsuz etkilediğini söyledi
Özkızan, Türkiye ile yapılan ekonomik protokoller meselesinin “Türkiye para veriyor, hükümetler bunu alıyor” basitliğinde görülmemesi gerektiğini, esas önemli olan protokollerin içeriği olduğunu vurguladı. Türkiye’nin kaynak aktarımını belirli koşullara bağlamaya başladığı dönemin 1990’ların sonu olduğunu hatırlatarak, bunun Eroğlu hükümeti döneminde kurumsallaştığını söyledi. “Kıbrıslı Türk halkı hem Türkiye’nin dayatmalarıyla hem de yerli egemen sınıfın sömürüsüyle karşı karşıyadır” diye konuştu.
İletişim altyapısının devrine özel dikkat çeken Özkızan, Türk Telekom örneğini verdi. Özkızan, 2008’de Türkiye’de özelleştirilen Türk Telekom’da altyapı yatırımlarının aksadığı, yüksek fiyatlar oluştuğu ve kurumun Türkiye Varlık Fonu’na devredildiğini belirtti. “Bu fonun başında Cumhurbaşkanı olması, Kıbrıs’ın kuzeyindeki iletişim altyapısını doğrudan bir kişiye teslim etmek anlamına gelir” diyen Özkızan, bunun hem ekonomik hem de siyasi ve güvenlik sorunu yarattığını kaydetti. Kamu kurumlarının “verimsiz” ilan edilmesine de tepki gösteren Özkızan, bu söylemin aslında yönetenlerin başarısızlığının itirafı olduğunu belirtti ve kamunun bilinçli olarak verimsizleştirilebileceği, bunun da özelleştirmeye zemin hazırlayabileceği uyarısını yaptı.
NAZLI: ÖZELLEŞTİRME, NEOLİBERALİZMİN BİR PARÇASI, PROTOKOLLERE KARŞI SAMİMİ MÜCADELE GEREK!
Bağımsızlık Yolu Parti Meclisi Üyesi Cansu N. Nazlı, özelleştirmenin taşeronlaştırma, güvencesizleştirme ve kamusal alanın daraltılması ile birlikte yürütülen bütünlüklü bir neoliberal saldırının unsuru olduğunu söyledi. Nazlı, kamuda uygulanan politikaların, göç yasasıyla maaş düşürme, emeklilik yaşını yükseltme, kadın yıpranma payının kaldırılması, okullarda ve hastanelerde temizlik hizmetlerinin taşeronlaştırılması gibi konuların bu saldırının farklı yüzleri olduğunu vurguladı.
Nazlı, Türkiye ile imzalanan ekonomik ve mali protokollerin, uluslararası finans kurumlarının borçlandırma programlarına benzeyen yapısal uyum programları niteliğinde olduğunu belirtti. “Bu protokoller, hangi alanda ne zaman hangi özelleştirmenin yapılacağını belirleyen bir takvim işlevi görüyor” diyen Nazlı, protokollere karşı mücadele edilmesi gerektiğini ancak bu mücadelenin samimi olması gerektiğini ifade etti. Cumhuriyetçi Türk Partisi (CTP) ve Kıbrıs Türk Ticaret Odası’nın Telekomünikasyon Dairesi devrine ilişkin eleştirilerini samimi bulmadığını söyleyen Nazlı, yapılan eleştirilerin “kamuyu korumak” yerine “paylaştırmanın kimler arasında olacağını” tartışmak olduğunu savundu.
Nazlı, seçimlerde kullanılan büyük bütçelerin kaynaklarının açıklanmaması ve siyasi aktörlerle sermaye çevreleri arasındaki bağların şeffaf olmamasına da dikkat çekti. Bağımsızlık Yolu olarak tüm seçimlerde bütçelerini şeffaf paylaştıklarını belirten Nazlı, büyük partilerin ve adayların seçim bütçelerini açıklaması çağrısında bulundu.
Eğitim gündemine ilişkin olarak Nazlı, İlahiyat Koleji’nin ülkeye “yıllardır dayatılan Sünni İslamlaştırma politikasının bir uzantısı” olduğunu söyledi. Din dersleri, Kur’an kurslarının küçük yaşta yaygınlaştırılması ve Dini İşler Dairesi’ne aktarılan kaynakların büyüklüğü üzerinden laik eğitimin tehdit altında olduğunu belirtti. Nazlı, din derslerinin tarafsız, pedagojik ve felsefe grubu öğretmenleri tarafından verilmesi gerektiğini savundu ve zorunlu din dersleri ile benzer uygulamaların eğitim hakkını zedelediğini vurguladı.
SERTEL: KIYILAR, İLETİŞİM VE EĞİTİM HALKIN HAKKIDIR; PEŞKEŞ ÇEKİLEMEZ!
Bağımsızlık Yolu Parti Meclisi Üyesi Yusuf Özgü Sertel, Mağusa Palm Beach çevresindeki arazinin durumuna dikkat çekerek, kıyıların halkın denize erişimini sağlayan yerler olduğunu, bunların özel girişimlere devredilemeyeceğini söyledi. Belediyenin ve ilgili kurumların yaptığı incelemeler sonucunda arazinin Emlak Malzeme Dairesi’ne ait olduğunun ortaya çıktığını fakat bölgenin özel yatırıma açılacağına dair ciddi duyumlar olduğunu belirten Sertel, kıyı kullanımının edilgenlik ve adalet meselesi olduğunu vurguladı.
Sertel, telekomünikasyonun sağlık, eğitim ve barınma kadar kamusal bir hak olduğunu söyleyerek, iletişim altyapısının özel şirketlerin kâr hırsına teslim edilmesinin halkın bilgiye erişimini kısıtlayacağını ifade etti. Telekomünikasyon Dairesi’nin yıllarca yatırım yokluğuyla “içi boşaltılarak” özelleştirmeye hazırlandığını belirten Sertel, çözümün kamusal yatırım ve yönetim olduğunu savundu. Fiber altyapısının geliştirilmesinin elzem olduğunu ancak bunun kamusal yollarla yapılması gerektiğini söyledi.
Sertel, iletişim altyapısının yabancı ya da dış güçlerin kontrolüne geçmesinin veri güvenliği, sansür ve fişleme riskleri taşıdığını vurguladı. Ayrıca, İlahiyat Koleji girişimini “devlet eliyle kurumsallaştırılmış çocuk hakları ihlali” olarak nitelendirerek, küçük yaştaki çocuklara belli bir mezhebin inancının empoze edilmesinin kabul edilemez olduğunu ifade etti. Sertel, dinsel gericiliğe karşı mücadelenin kamusal yatırımlarla, kamusal kreşlerle ve etüt merkezleriyle verilebileceğini belirtti.