Yeni yılda ülkemin kademeli bir değişime ihtiyacı var
Yeni bir yıla girerken; toplumun hızla çözülmeye yüz tuttuğu, umut ile kaygının iç içe geçtiği bu dönemde, ülkenin geleceği için kademeli, planlı ve sürdürülebilir bir değişim çağrısı yapılıyor.
Ozan Çoli
Yazımın yayınlanacağı gün yılbaşı. Tüm dünyada olduğu gibi ülkemin insanları da yeni yılda umutlar, fırsatlar ve daha güzel bir yaşam dilekleriyle heyecan içerisinde, mutlu anlar yaratabilecek organizasyonların koşuşturması içindedir.
Böyle bir günde yazımın özüne, gelecek yıllardan ne ummalıyız sorusunu yerleştirmek istedim.
Öncelikle 2026 yılında; barışın, sevginin ve hoşgörünün toplumun ve insanlığın her kesimine yayıldığı, geleceğe umutla bakabildiğimiz, kaygıların yerini güvenin aldığı, bilim, sanat ve eğitimin ışığında aydınlık yarınlara ulaşılan, sağlık dolu bir yıl hepimizin olsun.
MUTLU NİCE YILLARA...
İleriyi planlayabilmek için geriye dönüp baktığımızda, 2020 yılından başlayarak ülkemizde her anlamda hızlı bir değişim gerçekleşmiştir. Değişimlerin bir kısmı iyi olmakla birlikte, toplumsal, sosyal ve kültürel anlamda yaşanan bu hızlı değişimlerin çoğu ada insanını olumsuz etkilemiştir. Yaşadığımız ülkede çoğu zaman kötü gelişmelerin esiri olmuşuzdur.
Bunun nedeni, iyi gelişmelerin büyük bir kısmından çok küçük bir azınlığın faydalanması ve devlet ile hükümetlerin icraatlarıyla refah dengesini sağlamak yerine, kolaycılığa ve çıkarcılığa kayarak işleri oluruna bırakmayı seçmesidir.
Ülkemizde sosyal yaşamı, kültürü ve toplumsal yapıyı bir nebze olsun ayakta tutan; hukuk ve adalet mekanizması, eğitim sistemi ve kısmen de olsa sağlık sistemi olurken, içinde yaşadığımız bu son dönemde ayakta kalmak için direnen bu son toplumsal sistemlerimiz de yıkılma ve yok olma sinyallerini fazlasıyla vermeye başlamıştır.
Gözlerimizin önünde yaşanan toplumsal çöküş kimseyi endişelendirmiyor mu?
Tüm toplum, kendi gemiciğini yüzdürme derdine düşmüş ya da sosyal medya gibi dijital mecralarda sanal olarak kendini bulmaya çalışmaktadır. Ancak gerçekler, dijital dünyanın dışında, sürdürdüğümüz hayatın içinde yaşanmaktadır.
Sorunlar, gerçeklerle yüz yüze kaldığımızda aşılmaz birer sorun olarak karşımıza çıkmakta ve sorunların ağırlığı altında ezilmekteyiz.
Aileler birbirinden uzaklaşıyor, Kıbrıs’ın kuzeyi kendinden uzaklaşıyor; artık gerçeklerle ve yaşamla bağ kuramaz hale geliyoruz.
Zamanın ruhuna mı uyuyoruz? Bence hayır. Zaman, dünya için planlı bir şekilde çok farklı akıyor. AB’nin 2035 vizyonu ile sıfır emisyon hedefi, karbon ayak izi planlamaları, sürdürülebilir çevre, ülke ve dünya hedefleriyle ilerlenirken, bu konular bizleri teğet geçiyor.
Ölümüne yaşıyoruz!
Gelecek kaygısı duyuyoruz ama gelecek için hiçbir uğraş ve planlama yapmıyoruz. Her geçen gün birbirimizden uzaklaşıyoruz.
Peki, bu özlenen gelecek kim tarafından gerçekleştirilecek ve nasıl bir gelecek olacaktır?
Toplumsal senaryoların çoğu toplumu uyutmaya yönelik olduğundan, biz toplumsal uyanışlarla ilgilenmeliyiz.
İnsanlar “görünmez bir nehir var” diyorsa, politikacı ve idareci olarak sizler, görünmez bir köprü yaparak insanları gelecek hayata bağlayacak çözümleri üretmek zorundasınız.
2026 yılında; toplumumuzu dünyadan koparan ayrık yaşamlarımızı fark ederek yeniden var olmalı ve sistemlerimizi çalıştırmaya başlamalıyız. Devlet mekanizmaları, bugün hayatımızda eksikliğini yaşadığımız sorunların belirlenmesi ve tespiti yapılarak, bu sorunların kademeli çözüm projeleriyle sürdürülebilir bir yapıda ele alınmalıdır. Hangi kaynaklar kullanılarak yaşadığımız hayatın kolaylaştırılacağı adım adım planlanmalı ve uygulamaya konulmalıdır.
Sadece iki dönemlik, beşer yıllık yeniden yapılanma planlarını uygulayabilirsek, 2035’te dünyalı olmayı başarabilir ve en azından ülkemizde çocuklarımızın geleceğinden emin bir şekilde, umut dolu yarınlara ulaşabiliriz.
Halkımız bunu talep etmelidir. Bizlerin istemesi halinde kimse bundan kaçamaz. İstenmesi halinde; barışa, sağlığa, mutluluğa, huzura ve başarılı bir ülkeye ulaşabileceğimizi biliyor ve istiyorum.
Kalın sağlıcakla...